Güzel Sanatlar ( Erciyes Güzel sanatlar Buluşma etkinliği için Tıklayınız) |
Sanat - Sanat Yazıları |
GÜZEL sanatlar; insanda hayranlık, estetik heyecan uyandıran, ince bir duygudan, üstün bir sezgiden doğan edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro ve sinema gibi sanatlardır. Sanayii nefise aynı anlamdadır. Güzel sanatlar; insanlarda heyecan, zevk, hayranlık yaratan sanatlardır. Güzel sanatlar, hitabettikleri duyulara ve eserlerinin zaman veya uzay çevrelerinde yerleştiklerine göre, ikiye ayrılır : 1. Fonetik sanatlar (edebiyat, musiki); 2. Plâstik, sanatlar (resim, heykelcilik, mimarlık) gibi. Bunlar estetiğe bağlıdırlar. Roger Caillois'ya. göre : İki güzellik vardır: İnsanın doğada bulduğu güzellikle, kendi yarattığı güzellik. Berikine olan hayranlığını da, ötekine olan hayranlığını da aynı sıfatlar belirtir, ister görünüm, ister tablo, ister ağaç, ister tapınak olsun, her zaman, her yerde aynı şeylere hayran olsaydı, hiç bir güzellik kalmıyacaktı. Ama durum hiç de böyle değil: güzellik fikri zevklerle birlikte, yani iklimlere, çağlara, hattâ bireylere göre değişir gibi görünüyor. Estetikler alışkanlıktan, eğitimden çıkıyor. Zıt denilebilecek derecede ayrılıyorlar birbirlerinden. Her kültür insana, gizliden gizliye, söylenmemiş eğilimler aşılıyor, o da bunların doğal olduklarına, tarihten ya da okuldan geldiklerine inanıyor. Çevre ancak görüş tarzına etkiyen, gizli yeğlemeler aşılıyan bir perdenin ardından farkedilir. Her geleneğin uyuşmaz yığınları içinde çözülebilir kalacak kadar canlı ve güçlü olan bu evrensel, ortak dayanak noktası, olsa olsa doğanın kendisi olabilir. Ondan yola çıkarak, en farklı estetikler birbirlerini tamamlarlar.Güzelliğin kavranılabilir tek kaynağını doğal görünüşler meydana getirir. Doğal olan ya da doğaya göre donanan, doğanın biçimlerini, oranlarını, düzenlerini yeniden meydana getiren ya da benimsiyen herşey güzel sayılır, güzel diye duyulur. Güzellik izleminin başka kaynağı olamaz. Gerçekten de, insan doğanın karşısında değildir, kendisi de doğadır: madde olarak, hayat olarak, evreni yöneten fizik ve biolojik yasalara bağlıdır. Bunlar içine işlerler, onu düzenlerler. İnsan bunlarla birleşir, ya da, hiç değilse, bunlardan ayrılamaz. İnsan, güzellik ölçülerini yalnız doğadan çıkarır. Her sanatçının başka şey yapmak ve daha iyi yapmak, taklide, kopyaya yanaşmamak istemesini, öze gitmek, ilkel ve temel uyumları bulmak istemesini anlarım. Ama bunlar, ne kadar şaşırtıcı olurlarsa olsunlar, sanatçı gene de doğanın en son tutumluluğunu, tükenmez derinliklerini yaydıklarını umar. Böyle olmasa, bunları keyfe bağlı yapmacıklar, güçsüz kaprisler sayması gerekirdi. Doğada, tam anlamıyla çirkinlik, ancak iş yapabilecek bir varlık, kendi başına, onu değiştirmek isteyip de yaptığında başarı gösteremediği zaman belirir, tnsan, yarattığı zaman yanılabilir, çünkü başarması mümkün olunca, başarısızlığa uğraması da mümkün olur. Görünümler ilgi çekmekten uzak, can sıkıcı olabilir. Kendi başlarına, çirkin değildirler. Ama insan, dinlendirici, büyüleyici, hayranlık verici bahçeler meydana getirmesini biliyorsa, en güzel yerlere reklâm panoları, fabrikalar, garlar, biçimsiz yapılar sokarak onları çirkinleştirmesini de bilir. Doğanın yanılmazlığıyla desteklenmiyen her ekleme tehlikelidir. Sanat başlayınca, hesaplar, yanılma, yanılmama şansları da başlar. Güzeli, güzelin üzerimizdeki etkilerini konu olarak alan felsefe koluna estetik adı verilir. Gerçeğe erişmek için akla mantık nasıl yol gösterirse, güzeli bulmak için de estetik duyguya öyle yol gösterir. Sanatı her türlü fikir, ahlâk, fayda gibi amaçlardan uzaklaştırarak onu sırf bir duygulanma aracı sayan kurama Estetikçilik; güzelden anlayıp güzel şeyleri iş edinen kimseye estet; güzellik duygusu ile ilgisi olan veya estetik bilimin kurallarına uygun bulunana da estetik, bediî, bediiyat denir. Bediî, divan edebiyatında, söz estetiği, benzeri olmayan anlamlarına gelir ki, maani, beyan'dan sonra belâgat'm üçüncü bölümüdür. Sözün, süslenmesi, sözün güzelleştirilmesi en belirli konusudur. Güzel sanatların konusu; tabiat varlıkları, toplum olaylarıdır. Bilgi, görgü, duygu, düşünce güzel sanatları yaratan temel öğelerdir. Düşüncelerle duygular, özellikle, anarşiktir. Genel olarak, karma karışık olan insan ruhuna, işte ancak, güzel sanatlar bir biçim verebilmektedir. |
Güzel Sanatlar |
Sanat - Sanat Yazıları |
GÜZEL sanatlar; insanda hayranlık, estetik heyecan uyandıran, ince bir duygudan, üstün bir sezgiden doğan edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro ve sinema gibi sanatlardır. Sanayii nefise aynı anlamdadır. Güzel sanatlar; insanlarda heyecan, zevk, hayranlık yaratan sanatlardır. Güzel sanatlar, hitabettikleri duyulara ve eserlerinin zaman veya uzay çevrelerinde yerleştiklerine göre, ikiye ayrılır : 1. Fonetik sanatlar (edebiyat, musiki); 2. Plâstik, sanatlar (resim, heykelcilik, mimarlık) gibi. Bunlar estetiğe bağlıdırlar. Roger Caillois'ya. göre : İki güzellik vardır: İnsanın doğada bulduğu güzellikle, kendi yarattığı güzellik. Berikine olan hayranlığını da, ötekine olan hayranlığını da aynı sıfatlar belirtir, ister görünüm, ister tablo, ister ağaç, ister tapınak olsun, her zaman, her yerde aynı şeylere hayran olsaydı, hiç bir güzellik kalmıyacaktı. Ama durum hiç de böyle değil: güzellik fikri zevklerle birlikte, yani iklimlere, çağlara, hattâ bireylere göre değişir gibi görünüyor. Estetikler alışkanlıktan, eğitimden çıkıyor. Zıt denilebilecek derecede ayrılıyorlar birbirlerinden. Her kültür insana, gizliden gizliye, söylenmemiş eğilimler aşılıyor, o da bunların doğal olduklarına, tarihten ya da okuldan geldiklerine inanıyor. Çevre ancak görüş tarzına etkiyen, gizli yeğlemeler aşılıyan bir perdenin ardından farkedilir. Her geleneğin uyuşmaz yığınları içinde çözülebilir kalacak kadar canlı ve güçlü olan bu evrensel, ortak dayanak noktası, olsa olsa doğanın kendisi olabilir. Ondan yola çıkarak, en farklı estetikler birbirlerini tamamlarlar.Güzelliğin kavranılabilir tek kaynağını doğal görünüşler meydana getirir. Doğal olan ya da doğaya göre donanan, doğanın biçimlerini, oranlarını, düzenlerini yeniden meydana getiren ya da benimsiyen herşey güzel sayılır, güzel diye duyulur. Güzellik izleminin başka kaynağı olamaz. Gerçekten de, insan doğanın karşısında değildir, kendisi de doğadır: madde olarak, hayat olarak, evreni yöneten fizik ve biolojik yasalara bağlıdır. Bunlar içine işlerler, onu düzenlerler. İnsan bunlarla birleşir, ya da, hiç değilse, bunlardan ayrılamaz. İnsan, güzellik ölçülerini yalnız doğadan çıkarır. Her sanatçının başka şey yapmak ve daha iyi yapmak, taklide, kopyaya yanaşmamak istemesini, öze gitmek, ilkel ve temel uyumları bulmak istemesini anlarım. Ama bunlar, ne kadar şaşırtıcı olurlarsa olsunlar, sanatçı gene de doğanın en son tutumluluğunu, tükenmez derinliklerini yaydıklarını umar. Böyle olmasa, bunları keyfe bağlı yapmacıklar, güçsüz kaprisler sayması gerekirdi. Doğada, tam anlamıyla çirkinlik, ancak iş yapabilecek bir varlık, kendi başına, onu değiştirmek isteyip de yaptığında başarı gösteremediği zaman belirir, tnsan, yarattığı zaman yanılabilir, çünkü başarması mümkün olunca, başarısızlığa uğraması da mümkün olur. Görünümler ilgi çekmekten uzak, can sıkıcı olabilir. Kendi başlarına, çirkin değildirler. Ama insan, dinlendirici, büyüleyici, hayranlık verici bahçeler meydana getirmesini biliyorsa, en güzel yerlere reklâm panoları, fabrikalar, garlar, biçimsiz yapılar sokarak onları çirkinleştirmesini de bilir. Doğanın yanılmazlığıyla desteklenmiyen her ekleme tehlikelidir. Sanat başlayınca, hesaplar, yanılma, yanılmama şansları da başlar. Güzeli, güzelin üzerimizdeki etkilerini konu olarak alan felsefe koluna estetik adı verilir. Gerçeğe erişmek için akla mantık nasıl yol gösterirse, güzeli bulmak için de estetik duyguya öyle yol gösterir. Sanatı her türlü fikir, ahlâk, fayda gibi amaçlardan uzaklaştırarak onu sırf bir duygulanma aracı sayan kurama Estetikçilik; güzelden anlayıp güzel şeyleri iş edinen kimseye estet; güzellik duygusu ile ilgisi olan veya estetik bilimin kurallarına uygun bulunana da estetik, bediî, bediiyat denir. Bediî, divan edebiyatında, söz estetiği, benzeri olmayan anlamlarına gelir ki, maani, beyan'dan sonra belâgat'm üçüncü bölümüdür. Sözün, süslenmesi, sözün güzelleştirilmesi en belirli konusudur. Güzel sanatların konusu; tabiat varlıkları, toplum olaylarıdır. Bilgi, görgü, duygu, düşünce güzel sanatları yaratan temel öğelerdir. Düşüncelerle duygular, özellikle, anarşiktir. Genel olarak, karma karışık olan insan ruhuna, işte ancak, güzel sanatlar bir biçim verebilmektedir. |
Schopenhauer - Sanat Üzerine(
Bilgeliğin böylece istemin buyruğundan kurtarılması ve bireysel 'ben' ile maddî çıkarının unutturulması, sanatın görevidir. Bilimin amacı, içinde birçok özel olan, evrenseldir; sanatın amacı, içinde bir evrensel olan özeldir. "Bir kimsenin portresi bile, Winckelmann'ın dediği gibi, o kimsenin ideali olmalıdır." Hayvanların resmini yaparken, aralarında en ilginç olanı, en güzel olarak görülmektedir, çünkü kendi türünü en iyi gösteren odur... Demek ki, bir sanat eseri, resmi çizilen nesnenin ait olduğu topluluğun, yani Eflâtun'un İdea'sına, ya da evrensele yaklaştığı oranda başarılıdır. Böylece insan portresi, fotoğraf dakikliği gütmemelidir, elinden geldiği kadar, tek bir figür aracılığıyla, insanın belli bir özünü ya da evrensel niteliğini açığa çıkarmalıdır. "Sanat bilimden üstündür, çünkü bilim; büyük emekle bilgi yığarak, inceden inceye düşünmek amacına ilerlerken, sanat sevgi ve ortaya koyuş yoluyla hemencecik hedefine varmaktadır, bilim için hüner yeter, sanat için dehâ gerekir."
Şiirde ve resimde olduğu gibi doğadaki zevkimiz, kişisel istem eklenmeden, nesnenin seyrinden türer. Ressam için Ren ırmağı, duyuları ve hayâl gücünü güzellik fikirleriyle uyaran, çeşitli sihirli görüntüler dizisidir; ama kişisel işleriyle uğraşan yolcu için, "Ren ırmağı ve kıyıları bir çizgi, köprülerse ilk çizgiyi kesen başka çizgilerdir." Sanatçı kişisel kaygılardan kendini öylesine kurtarmaktadır ki, "sanatçı algılaması için, sanatçının güneşin batışını hapishâneden ya da saraydan seyretmesi fark etmez." "Geçmişiyle, uzakta olanı sihirli bir çekiciliğe bürüyen ve bize güzel bir ışık altında sunan, iste bu istemsiz algılamanın ürünüdür." Sanat, bize geçici ve bireysel olanın ardındaki, sonrasız ve evrensel olanı göstererek, hayatın acılarını hafifletmekte hattâ onlara estetik bir değer kazandırabilmektedir. Spinoza haklıydı: "Zihin, nesneleri, sonrasız görünüşleri içinde gördüğü oranda sonrasızlığa katılır."
Sanatın insanı, istemlerin üstüne yükseltme gücü, her şeyden çok müzikte vardır. "Müzik, öteki sanatlar gibi ideaların ya da nesnelerin özlerinin görünüşü değil, istemin kendinin görünüşüdür." Bize, durmadan hareket ve mücadele eden, başıboş dolaşan, sonunda da, yeniden kendine dönüp bir defa daha mücadeleye başlayan istemi göstermektedir. "Müziğin etkisinin, öteki sanatlardan daha güçlü ve içe işleyici olması bundandır; çünkü öteki sanatlar; yalnızca gölgeyicilerden söz ederken, müzik nesnelerin kendini anlatmaktadır." Müziği öteki sanatlardan ayıran başka bir şey de, duyularımızı fikirler aracılığıyla değil, dolaysız olarak etkilemesidir, akıldan daha yüce bir şeye hitap eder. Plastik sanatlar için simetri neyse, müzik için ritim de odur; böylece müzikle mimarî iki kutuptur; Goethe'nin dediği gibi, mimarî, donmuş müziktir, simetriyse duran ritimdir.
Felsefenin Öyküsü - Will Durant
Türkçesi: Ender Gürol
Aşkın Metafiziği / Schopenhauer'in Felsefesi
Arthur Schopenhauer
Şiirde ve resimde olduğu gibi doğadaki zevkimiz, kişisel istem eklenmeden, nesnenin seyrinden türer. Ressam için Ren ırmağı, duyuları ve hayâl gücünü güzellik fikirleriyle uyaran, çeşitli sihirli görüntüler dizisidir; ama kişisel işleriyle uğraşan yolcu için, "Ren ırmağı ve kıyıları bir çizgi, köprülerse ilk çizgiyi kesen başka çizgilerdir." Sanatçı kişisel kaygılardan kendini öylesine kurtarmaktadır ki, "sanatçı algılaması için, sanatçının güneşin batışını hapishâneden ya da saraydan seyretmesi fark etmez." "Geçmişiyle, uzakta olanı sihirli bir çekiciliğe bürüyen ve bize güzel bir ışık altında sunan, iste bu istemsiz algılamanın ürünüdür." Sanat, bize geçici ve bireysel olanın ardındaki, sonrasız ve evrensel olanı göstererek, hayatın acılarını hafifletmekte hattâ onlara estetik bir değer kazandırabilmektedir. Spinoza haklıydı: "Zihin, nesneleri, sonrasız görünüşleri içinde gördüğü oranda sonrasızlığa katılır."
Sanatın insanı, istemlerin üstüne yükseltme gücü, her şeyden çok müzikte vardır. "Müzik, öteki sanatlar gibi ideaların ya da nesnelerin özlerinin görünüşü değil, istemin kendinin görünüşüdür." Bize, durmadan hareket ve mücadele eden, başıboş dolaşan, sonunda da, yeniden kendine dönüp bir defa daha mücadeleye başlayan istemi göstermektedir. "Müziğin etkisinin, öteki sanatlardan daha güçlü ve içe işleyici olması bundandır; çünkü öteki sanatlar; yalnızca gölgeyicilerden söz ederken, müzik nesnelerin kendini anlatmaktadır." Müziği öteki sanatlardan ayıran başka bir şey de, duyularımızı fikirler aracılığıyla değil, dolaysız olarak etkilemesidir, akıldan daha yüce bir şeye hitap eder. Plastik sanatlar için simetri neyse, müzik için ritim de odur; böylece müzikle mimarî iki kutuptur; Goethe'nin dediği gibi, mimarî, donmuş müziktir, simetriyse duran ritimdir.
Felsefenin Öyküsü - Will Durant
Türkçesi: Ender Gürol
Aşkın Metafiziği / Schopenhauer'in Felsefesi
Arthur Schopenhauer
0 yorum:
Yorum Gönder